25 Eylül 2010, Cumartesi günü, Beyoğlu'nda, Gürcü Kültür Merkezi’nce düzenlenen "Tamada" gecelerinin üçüncüsüne katıldık
Mustafa Yakut (Guram Khimşiaşvili)
25 Eylül 2010, Cumartesi günü, Beyoğlu'nda, Gürcü Kültür Merkezi’nce düzenlenen "Tamada" gecelerinin üçüncüsüne katıldık. Onur konuklarından DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ile birlikte Gürcü şaraplarıyla dolu kadehler kaldırılıp, sadğerdzelolar söylenince, Gürcüstan'da tamadalık ve Türkiye'de tamadalık üzerine yazılanlar, söylenenler ve anılarım gözümün önünde canlandı.
1987 yılında, Tiflis'te tamada sofrasıyla ilk tanışmam aklıma geldi. Tamadamız, aynı yıl benden birkaç ay önce, rahmetli Demirtaş Ceyhun'a da tamadalık yapmış olan, Gürcüstan Yazarlar Birliği başkanı Giorgi Tsitsişvili idi. Gürcü sofrasında tamadanın ne olduğunu, alaverdiyi, sadğerdzeloyu vb., G. Tsitsişvili'nin başkanlığında Gürcü yazarlar ve dostlarla birlikte İverya Oteli'nde deneyimledik.
Demirtaş Ceyhun, “Bütün Dünyadan Özür Diliyorum” adlı kitabı yazmasına ve “Gürcü Halkından özür diliyorum” diyerek aynı tamada başkanlığındaki Gürcü sofrasında konuşmasına vesile olan bu anıları ile ilgili olarak bana yazdığı “Gürcüstan’ı anımsamak mı?... Unutmadım ki Anımsayayım…”** başlıklı mektubunda şöyle diyor:
“… Sevgili dost, Gürcüstan’da unutamadığım bir şey de, bilmem nasıl anlatsam, ilk kez orada gördüğüm Pirosmani’nin resimleri oldu. Çünkü, hem Gürcülerin doğa canlısı o insan ısısı sanki başka türlü anlatılamazmış gibi, hem de konukseverliklerini, gönül zenginliklerini, açık yürekliliklerini, yaşama sevinçlerini, coşkularını tam kavrayabilmek için Pirosmani’nin resimlerini mutlaka çok iyi özümsemek gerekmiş gibi, bence…
… Doğrudur böyle bir kitap yazmaya Tsitsişvili dostun tamadalığını yaptığı Tiflis’teki o yemekte karar vermiştim, gerçekten de. Hatta beni böyle bir kitap yazmaya zorlayan iç hesaplaşmasını da gene Gürcüstan’da, Kafkaslarda dünyaya tepeden bakan bir Gürcü Ortodoks kilisesinin kalıntısını gezerken yaşadığım bir olay başlatmıştı düşüncemde…”
Bu kitap, Türkolog Lia Çlaidze tarafından özet olarak Gürcüceye çevrilerek, 28.11. 1990 tarihli Literaturili Sakartvelo (Gürcüstan Edebiyatı) gazetesinde yayımlandı ve bu eseriyle Demirtaş Ceyhun, Gürcüstan Ansiklopedisi’ne alındı.
Daha sonraları Gürcüstan’da birçok tamada anılarımız oldu. Örneğin Batum’daki tamadamız da, yaşamını yeni yitirmiş olan şair Pridon Halvaşi olmuştur.
Bu tarihten (1987) önce ise, Türkiye’de ilk tamada deneyimlerimiz Gürcüstan’dan gelen konuklar sayesinde gerçekleşti. Türkiye’de böyle bir gelenek olmadığı için, bunları ancak gelen konuklardan öğrenebiliyorduk. Ahmet Özkan hayattayken böyle bir deneyimimiz olamamıştı. Benim anımsadığım ilk tamada deneyimi ise, 1984 yılında İstanbul Uluslararası Caz Festivali’ne, Sovyetler Birliği’ni temsilen katılan Tiflis Radyo TV Caz Orkestrası üyeleri ile, Pera Palas Oteli’nde gerçekleşti.
Daha sonra, 1986 senesinde, 1985’ten itibaren bir çok defalar İstanbul’a gelmiş olan, orkestra şefi Cansug Kahidze, sinema yönetmeni Tengiz Abuladze ve aynı yıl, Sukhuşvili ekibiyle İstanbul’a gelmiş olan, ikisi de o zaman seksen yaşına yakın olan Nino Ramişvili ile Paul Zazadze’yi ( Simon’un babası) buluşturduğumuz, Yıldız Malta Köşkü’nde, Tengiz Sukhuşvili tamadalığında gerçekleşen gece de unutulmaz anılar arasında sayılabilir.
Türkiyeli yazarlar, Gürcüstan anılarında Gürcü sofrasına ve tamada geleneğine çok yer verdiler. Özellikle, Fakir Baykurt, Aziz Nesin, Hayati Asılyazıcı, Sami Karaören, Tuncer Cücenoğlu , Refik Erduran ve başka bir çok yazardan tamada anıları dinledik. Fakat bunların içinde en önemli ve dökümanter olanı Necati Cumalı’nınkidir. Necati Cumalı, 1980’de, Tekin Yayınevi tarafından basılan“Revizyonist” isimli öykü kitabında Gürcüstan ile ilgili üç öyküye yer vermiştir ve bu öykülerden birinin adı da “Tamada”dır. 1974’te Tiflis’e giden Cumalı, bu öyküsünde, ünlü şair Irakli Abaşidze’nin Mtatsminda eteklerindeki evine konuk oluşunu ve onun tamadalığındaki Gürcü sofrasını anlatmaktadır.
Yazımızı yukarıda bahsi geçenlere kıyasla çok genç bir yazarın (1982 doğumlu), Özge Ç. Denizci’nin yeni yayınlanmış “Gürcüler”*** adlı kitabından bir kaç alıntı ile sonlandıralım:
“… Sofra’ya Gürcüce ‘supra’ adı verilmektedir ki, bu aynı zamanda sofra kültürünü de imgelemektedir. Şarap, Gürcü sofra kültürünün vazgeçilmez içeceklerindendir . Şarap gümüş saplı kadehlerin yanısıra, öküz, geyik ya da dağ keçisinin boynuzundan yapılan ve Gürcücede boynuz anlamına gelen kantzilerle de içilir…
… Sofrada mutlaka tamada adı verilen ve kadeh kaldırma seramonilerini düzenleyen biri bulunmaktadır…
... İlk kadeh, Gürcüce anlamıyla sadgerdzelo, çoğunlukla günün anlamına dairdir: Eğer o güne özel bir misafir varsa çoğunlukla konu misafir üzerinden açılır ve sohbetlerin sonunda misafir ve sofrada bulunanlar konu edilerek kadeh kaldırılır. En başta tamada konuşmasını gerçekleştirir ve ardından masada bulunan diğer kişiler söylemek istediklerini söylerler ve konuşan her kişi konuşmasının sonunda; “gaumarcos” der. Her konuşmacının konuşması esnasında masada bulunan bütün kadehler havaya kaldırılır ve bekletilir. Masadaki herkesin konuşması bittikten sonra ise hep bir ağızdan, bazen ritmik tekrarlar halinde “gaumarcos” kelimesi yinelenir ve içkiler çoğunlukla kadehin sonuna kadar içilir.
Her sofrada olmazsa olmaz bir takım kadeh kaldırma konuları vardır. Bunlardan en önemlisi ise, yine tamadanın önderliğinde gerçekleştirilen “dünya barışı” üzerinedir. Bir diğeri de Gürcü geleneklerinde oldukça önemli bir yeri olan kadınlara dairdir…”
BirGün Gazetesi (28 Aralık 2010)
*Çveneburi Dergisi, sayı 43, Ocak 2002
**Chiviyazıları Yayınevi, 2010. S:97